Şehirlerin hafızası taşlarla değil; adlarla belirir. Osmaniye’nin sokaklarında yankılanan ilginç adlar, kentin geçmişini ve ruhunu bugüne taşıyan görünmez mühürler gibidir.
Şehirler ilk bakışta birbirine benzer: Beton yükselir, asfalt kararıp uzar, kaldırımlar aynı yorgun çizgiyi sürdürür. Oysa bir şehri diğerinden ayıran, bu dışarıdan görünen benzerlikler değil; onun içinde saklayıp büyüttüğü adlardır.
Eski bir sokağın unutulmuş adı, tabelada beliren bir takma ad, duyulduğunda insanı gülümseten ya da şaşırtan bir esnaf adı, mahallelerin kuruluş hikâyesine sinmiş sesler… Bunların her biri, şehrin görünmez kimliğine sınırlarını belirten ince bir çizgidir.
Her şehir, bilinenden çok öte bir ad atlasına sahiptir. Köşe başında duyulan bir hitap, okul kayıtlarına düşen bir çocuk ismi, yaşlı bir ninenin kısık sesle çağırdığı bir torun… Hepsi, şehrin asırlardır sürdürdüğü geleneğe tutunarak bugüne ulaşmış değerlerdir. İnsana verilen adla bir mekâna veya nesneye verilen ad arasında tuhaf bir benzerlik görülür: İkisinde de ad vermenin soylu ve onurlu eylemi vardır.
Bu adlandırmalar, Anadolu kültürünün uzun tarihinde şekillenmiş; inançla, folklorla, yaşam tarzıyla ve göç yollarının ritmiyle yoğrulmuştur. Bir yatırın adı, bir bozlağın mısraları, yaşlıların dilindeki bir takma ad… Hepsi şehirlerin hafızasında tutunan ince bir iplik gibi geçmişi bugüne bağlar.
Anadolu’da Bir Ritüel: Duran ve Döndü Adları
Bazı adlar folklorun en derin yerinden, bozkırın yahut bozlakların iç sızısından doğar.
Duran, Durdu, Durmuş, Yaşar, Yeter, Songül, Soner, Kifayet, Nihayet… Bu adlarda hem dua vardır hem kaygı; hem hayata tutunma arzusu hem de göçebe hayatın kırılganlığı. Bazen nüfusu durdurma isteği, bazen kaybolan çocukların ardından edilen bir yakarış, bazen de “artık yeter” diye dile gelen bir iç acısıdır.
Döndü ve Döne adları ise bu kültürel çizginin merkezindedir. Bir dönüş arzusu, bir hasret çağrısı; kimi zaman da aileye beklenen cinsiyette bir bebeğin gelmesi için edilen duanın dile gelişidir.
Osmaniye çevresinde bu adlara sıkça rastlanması boşuna değildir. Özellikle de “Döndü”. Çünkü Döndü, sevdiğini geri çağıran ağıtların, bozlakların, gurbetle bölünmüş hikâyelerin adıdır. Abdülvahap Kocaman’ın dizelerinde olduğu gibi, dönmeyenin yüreğe bıraktığı sızının ta kendisidir:
“Yaylaya gitmişti yayla zamanı
Gülizar döndü de Döndü dönmedi
Demek ki unutmuş ahd ü âmânı
Yaylacılar geri döndü, dönmedi
…
Şu halime ne söyliyem, ne diyem
Bana dönse bir canım var hediyem
Ham kelama izin vermez terbiyem
Bedduadan dilim döndü, dönmedi
…”
Tabancalı Döndü: Bir Adın Hafızaya Dönüşmesi
Her ad folklorun içinden çıkmaz; bazıları yakın tarihin cesur kişilikleriyle ete kemiğe bürünür. Osmaniye için Tabancalı Döndü böyle bir isimdir.
1960’larda Almanya’ya işçi olarak gidip çalışarak memleketine dönen; cesareti, milliyetçi duruşu ve girişimciliğiyle tanınan bu kadın, şehrin hafızasında bir kahraman olarak yer edinmiştir. Organize Sanayi Bölgesi’nde kurduğu plastik fabrikasıyla yüzlerce insana iş kapısı sağlayan Tabancalı Döndü, adın sadece bir çağrı değil, aynı zamanda bir karakter ve bir duruş olduğunu gösterir.
Bugün bir kavşağa ve bir sokağa verilen “Tabancalı Döndü” adı, folklorik isimlerin yanına çağdaş bir vefa katmanı ekleyerek Osmaniye’nin kolektif hafızasında kendine sağlam bir yer açmıştır.
Yandım Ali Marketi: Sıcak Şehrin Yakışıklı Adı
Osmaniye’nin sıcağı insanın yüzüne vurur; bu şehirde suyun bile terlediğine inanılır.
Tam da bu sıcağın ortasında, serinlik arayan bir tebessüm gibi çıkar karşınıza Yandım Ali Marketi.
Eskiden taze haşlanmış fıstıklarıyla meşhurdu; fıstık arayanın yolu ne olursa olsun mutlaka buraya düşerdi. Adı hem güldürür hem şaşırtır; kimi zaman bir film sahnesini, kimi zaman bir türkü nakaratını çağrıştırır.
Şehrin hafızasında ilginç adların nasıl yer tuttuğunu gösteren küçük ama samimi bir örnektir Yandım Ali.
Son Söz: Adlarla Beliren Hafıza
Bir şehri anlamak için caddelerinde yürümek yetmez; adlarının yankısına kulak vermek gerekir. Coğrafya değiştikçe adların ritmi değişir. Bir yer ozanların izini taşır, bir yer gurbetin duasını, bir yer cesur insanların hatırasını…
Adlar, bir şehrin neyi önemsediğini, kimi onurlandırdığını, hangi hikâyeyi geleceğe taşımak istediğini anlatır. Şehirlerin hafızası taşlarla değil; adlarla belirir. Her şehir, adlarıyla kurduğu bu hafıza sayesinde kendini yeniden tanımlar, yeniden inşa eder, yeniden yürümeye başlar.
