Hatırı korundukça, sakındıkça, değer verdikçe güzelleşir her şey. Şehir de sadece yenilendiği için güzelleşmez; hatırı korunduğu, sakınıldığı ve değer verildiği için güzelleşir.

“bilinse ne olur su titrek saka yakın
çimdirip büyüten Karaçay kurumadan”

Çağrı Gürel, Su Edebiyat dergisi, 2007

Şehirler, modern hayatın bütün hızı ve gürültüsüyle insanı çepeçevre sarmıştır. Betonun soğukluğu, asfaltın kara zifti arasında sıkışan ruhlar, bir teneffüs molası arar ve toprağa basacak bir yer gözetir. Parklar, ormanlık alanlar, su kenarları gibi mesire yerleri, bu yüzden sadece birer 'gezi alanı' değil; şehrin ortak hafızasını kuran, ailenin, dostluğun ve anıların biriktiği toplumsal sığınaklardır. Bu yüzden bu alanları korumak bir lüks değil; yorgun zihnin, yıpranmış kalbin en temel ihtiyacıdır.

Osmaniyeliler ne zaman yorulsa, tıkansa bir parça; nefes almak için kendini Karaçay’a doğru atar. Yazın cehennem sıcağında kurtuluşun, baharların güzelliğini seyretmenin en yakın adresi Karaçay’dır. Çarşının gürültüsü, telaşı, kaldırımların ve yolların tozu, insanların koşuşturması su sesine yaklaşınca yavaşlar; su gibi akan zamanın sert akışı ancak böyle durulur.

Karaçay, bu şehir için yalnızca bir su yatağı değil; hafızayı tazeleme, doğanın farkına varma yeridir.

Karaçay Osmaniye

Bir Suyun Kıyısına Dizilen Hatıralar

Karaçay neden bu kadar önemli? Çünkü çocukluk pikniği, gençlik yürüyüşü, bisikletlerle tırmanılan yokuşu, konu komşu gelinen mangalların dumanı ve sıcak havaların su kenarına sıkıştırdığı serinlik sıra sıra dizilmiştir çay boyunca. Bu hatıralar, şehrin yaşayanları için nadide bir hafıza defterinin sayfalarıdır. Karaçay, kentin beton grisi arasında, insana "dur" diyen, "nefes al" diyen yeşil bir mısradır.

Ancak son yıllarda şehrin büyüme iştahı, Karaçay’ın etrafındaki bu doğal hafıza halkasını yer yer inceltti, yıprattı.

Talan Edilen Huzur: Sorumsuzluğun Manzarası

Ne yazık ki, bu eşsiz doğal yapı, korkunç bir çevre kirliliği tehdidi altında. Eski piknik alanlarındaki bakım eksiklikleri ve yeni alanların düzensiz kullanımı, endişe verici bir tabloyu ortaya koyuyor.

Bir zamanlar çınarın gölgesinde huzur arayan aileler, artık huzur bulmakta zorlanıyor.
Karşılaştıkları manzara; piknik sonrası bırakılan çöp dağları, plastik yığınları, içmeye gidenlerin ortalığa attığı şişeler, kutular ve hatta yüzmeye gidenlerin bıraktığı çamaşırlar... Karaçay’ın şehre nefes veren o berrak serinliği, sorumsuz, bilinçsiz, adeta bir "bilinç kaybı" yaşayan insanların eliyle kesintiye uğratılıyor.

Karaçay Şelalesi

Umut Veren Bir Dokunuş: Yeni Şelale Yolu

Tam da bu karamsar tablonun ortasında, belediyenin son dönem çalışması—Karaçay Şelalesi Yolu—özel bir teşekkürü hak ediyor. Şehrin merkezine özellikle hafta sonları nefes aldıran Karaçay hattında yeni bir güzergâhın açılması; daha önce ulaşılamayan Karaçay Şelalesine estetik, ulaşılır ve güvenli bir yolun açılması oldukça kıymetli ve takdiri hak eden bir çalışma.

Yolun düzenlenmesi, yürüyüş güzergâhının iyileştirilmesi ve peyzaj dokusuna gösterilen özen; bütün bunlar Karaçay’ı yeniden değerli bir gezi alanına dönüştürmek için atılmış kıymetli adımlar.

Ancak, yapılan bu güzel çalışmaya sevinirken aklımıza can alıcı o soru geliyor, zihnimizde tepinip duruyor ve bu da bizi korkutuyor.

Asıl Mesele: Yapmak Değil, Yaşatmak

Bu doğa harikası Karaçay Şelalesi ve milyonlar harcanarak yapılan Karaçay Şelale Yolu nasıl korunacak? Bilinçsiz ve sorumsuz kitlelerin, yapılan bu kıymetli güzergâha ve çevreye zarar vermesi nasıl engellenecek? Bu yeni estetik doku da, eski piknik yerleri gibi bir süre sonra çöp atıklarına mı teslim olacak?

Devletimiz ve belediyemiz, güzel parklar, piknik alanları yapıyor. Ne ki bir kısım halk bu kıymeti bilmiyor, çarçabuk talan ediyor. Asıl mesele, bir yerde bu yapılan güzelliklerin nasıl "yaşatılacağı" sorusu oluyor.

Cezaların caydırıcılığı artırılmalı, güvenlik önlemleri alınmalı. Bolu Belediyesi sigara izmariti, çekirdek kabuğu, çöp atan ve yere tüküren kişilere 14 bin 407 liraya kadar idari para cezası yazılacağını duyurdu, bu ne kadar mümkün bilinmez? Asıl ihtiyaç duyulan "çevre koruma bilinci" nasıl kazandırılacak?

Şehir Değil, Zihin Dönüşmeli

Bugün Karaçay çevresindeki piknik alanlarının içler acısı durumu bize acı bir gerçeği hatırlatıyor: Yerel yönetimlerin emeği kadar, vatandaşın bilinç düzeyi de bu alanların kaderini belirliyor.

Şehirlerin kaderini yollar, parklar, peyzajlar değil; kullanım kültürü belirler. Bilinci kaybolmuş bir toplumsal kullanım kültürünü ve hoş olmayan alışkanlıkları tamir etmek ne yazık ki çok zordur. Belediyenin yeni düzenlemeleri umut vericiyken, halkın kullanım alışkanlıkları aynı şekilde devam ederse, yapılan her güzellik yeniden ve hızla zarar görebilir, bu güzel yatırımlar uzun ömürlü olmaz.

Şehirlere yapılan güzel yatırımlar gibi, çevre bilinci kazandıracak eğitim yatırımları da yapılmalıdır. Bir an önce topluma çevre koruma bilinci aşılanmalıdır. Çevre koruma bilinci, her karış toprağı şehit kanıyla sulanmış bu cennet vatan için hayati önem taşıyor! Şehit kanlarıyla sulanmış bu topraklar, plastik poşetlere, çöp şişelere ve bilumum atıklara teslim edilmemelidir!

Bir şehir sadece yenilendiği için güzelleşmez; aynı zamanda hatırlandığı, korunduğu, değer verildiği için güzelleşir. Karaçay, yoluyla, şelalesiyle, suyun kendi şiiriyle şehre sesleniyor: “Beni güzelleştiren sizsiniz; beni bozan da…”

Son Söz: Karaçay Kurumadan…

Osmaniye, bu sese kulak verebilir. Bir suyun etrafında sadece piknik alanları değil; kirlenen hafıza da yeniden tertemiz düzenlenebilir. Şehir yeni bir bilinçle büyüyebilir. O zaman Karaçay sadece bir dere değil, ortak hafızamıza akan berrak bir sayfa olur.

Epigrafa aldığım mısralarda Şair Çağrı Gürel, “Acı Bilgi” şiirinde yıllar önce söylediği gibi: “Karaçay kurumadan”, koruyalım, yaşatalım ve alnımızın akıyla gelecek nesillere aktaralım.