Önceki yazının devamı…
Aradan günler geçti… Suna okuluna kayıt oldu. Derslerinde başarılı ve hocaları tarafından da çok sevilen bir öğrenci olmuştu. Hatta sınıfta oldukça aktif bir öğrenciydi. Sınıfta en çok soru soran, derse sürekli katılan öğrencilerden biriydi. Sevmişti okulunu, sevmişti İstanbul’u… Birçok arkadaşı da olmuştu… Arada bir Fatih’le de görüşüyordu.
Fatih, hocaların karakterlerini anlatıyor, nasıl davranırsa onlardan daha çok faydalanabileceğini tecrübelerine dayanarak aktarıyordu.
Nedense son görüştüğünde onda bir tuhaflık sezmişti. Sanki kendisinden kaçıyordu. Görüşmek, konuşmak istemez bir hali vardı. ‘Ne oldu bu kıza?’ diye düşündü Fatih.
Bu akşam yine okul çıkışı görüştüler:
— Dersler nasıl gidiyor Suna Hanım? .
— İdare eder âbi.
— Aman ihmal etme! Devam durumun nasıl?
Suna’nın sustuğunu görünce:
- Hayırlı akşamlar Suna. Bak arkadaşım beni bekliyor, sonra konuşuruz diyerek Suna’dan ayrıldı. Daha fazla üstüne düşmek istemedi, davranışlarındaki tuhaflığa da bir anlam veremedi. ‘Bu kızda bir şeyler var!’ diye içinden geçirdi. ‘Yarın devam durumunu, notlarını bir öğrenmeye çalışayım bu kızın. Büyükşehir bu hemşerimi de yutmasın.’ dedi içinden.
Bu ara Fatih, okulunu bitirmiş, asistan olarak okulunda kalmıştı. Herkes tarafından sevilen, sayılan birisi olmuştu. O da herkesi candan seviyor ve herkese elinden geldiğince yardımda bulunmak için adeta çırpınıyordu. İstiyordu ki, herkesin üzerinde bir iyiliği olsun, iyi bir hatırası bulunsun.
‘Sabahleyin ilk işim Suna’nın durumunu öğrenmek olsun” diye kararını verdi.
Fatih arkadaşıyla uzaklaşırken, Suna da arkadaşıyla konuşarak ağaçların arasından kayboldu.
Fatih sabahleyin ilgililerle görüşünce korkunç gerçek ortaya çıktı: Suna okulda okuma hakkını kaybetmiş, öğrencilik durumu da kalmadığı için yurttan atılmıştı. Telefonla aradıysa da, telefonuna da ulaşamadı. Fatih’in kafası iyice karışmıştı:
‘Bu kız şimdi nerede kalıyor? Bunu bilmem ve onu bulmam lazım’, diye düşünürken ilk aklına gelen Suna’nın samimi olduğu arkadaşı Aylin oldu. Odasına çağırttırdı. Aylin:
- Buyurun Sayın Hocam, beni istemişiniz? dedi saygıyla.
- Buyurun oturun Aylin Hanım, diyerek koltuğu gösterdi. Aylin oturdu.
Fatih işin neresinden başlayacağını, neleri soracağını düşünürken bir öğrenci daha girdi içeriye:
- Özür dilerim hocam, yapılacak konferans ertelenmiş, bir duyurayım istedim.
- Sağ ol Ali Bey, dedi.
Ali’nin çıkmasıyla Fatih tekrar Aylin’e döndü:
- Aylin Hanım!
- Buyurun Hocam.
- Şu bizim Suna hakkında sana bazı sorular soracağım, yardımcı olursanız çok sevinirim.
- Buyurun Hocam, ne demek!
- Suna niçin okulunu bıraktı? Bırakalı ne kadar oldu?
- Sayın Hocam, bir seneden beri okula gelmiyor.
- Allah Allah!.. Hayret… Ama ben, daha dün okul çıkışı bir arkadaşıyla birlikte görmüştüm onu.
- Doğrudur Sayın Hocam. Arada bir arkadaşlarını görmek için geliyor.
- Şimdi nerede kalıyor bu kız? Telefonuna da ulaşılamıyor!
- Bir otel odasında kalıyormuş Sayın Hocam. Okuldan atılınca da telefonunu değiştirmiş.
- Bak sen şuna!.. Eee! Sende yeni telefonu var mı bunun?
- Var Hocam.
- Onu bana verebilir misiniz? Sizce sakıncası yoksa.
- Ne yapacaksınız Sayın Hocam?
- Bir ilgilenmek istiyorum. Belki biliyorsunuzdur, o benim hemşerim.
- Bilmiyordum Sayın Hocam, vereyim.
Aylin, Suna’nın yeni telefonunu bir kâğıda yazarak Fatih’e uzattı.
- Çok sağ ol Aylin Hanım. Sizce bu kız niçin okulunu bıraktı, bu konuda bana yardımcı olabilir misiniz?
- Sayın Hocam, çok iyi bilmiyorum ama arkadaşlarının anlattıklarına göre uyuşturucu kullanıyormuş.
- Deme yahu!.. Ne diyorsun sen!?..
Fatih, beyninden vurulmuşa dönmüştü. Sanki başından aşağı bir kova kaynar su dökülmüştü. Sustu kaldı.
Bir müddet bekleyen Aylin:
- Gidebilir miyim Sayın Hocam?
Fatih uykudan uyanır gibi:
- Şey… Evet… Gi… Gidebilirsiniz, dedi.
Aylin başıyla selam vererek çıktı.
Fatih kısa bir araştırmanın ardından Suna’nın kaldığı oteli tespit etti. Ona moral vermek istiyor, onu tekrar hayata döndürmek istiyordu. İstiyordu ki, hemşerisi bu pislikte ölmesin, bu pislikten bir an önce kurtulsun.
Bir gün bir mesai bitimi yürüyerek otele doğru ilerledi. Bir kitapçının önünde durdu, vitrinlere baktı ve içeri girdi. Raflardaki kitapları dikkatlice incelerken gözüne bir kitap takıldı. Chrıstıane F’nin Korkunç Anıları: EROİN. Aldı. Karşı raflardaki kitapları incelemeye başladı. Oradan da: Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in: GENÇLERLE BAŞBAŞA adlı eserini aldı. Parasını ödeyerek oradan ayrıldı.
‘Belki faydası olur, inşallah olur.’ diyerek ve yürüyerek otelin önüne geldi. Otel görevlisiyle görüştü. Otel görevlisi:
- Üçüncü kat, yirmi numaralı oda, dedi.
Devam edecek…