Şehirlerin Saklı Sözcükleri: Gizliden Kalbini Dinlemek

Kimi şehir konuşur, kimi susar. Fakat bütün şehirler sözcüklerini saklar; kimi rüzgâra, kimi dallara, kimi boynu bükük yoksul evlere, kimi kalabalık caddelere…

Abone Ol

Şehirlerin kendine özgü saklı sözcükleri vardır. Bir şehri anlamak, bu sözcükleri duymakla mümkündür. Onları fark ettikçe, şehir yavaş yavaş sevimli bir havaya bürünür; tanıdık bir yüz olur, hatıralarımızı harmanlar. Bir çağrışımı havalandırıverir hemen.

Sözcüklerin Kaynağı

Şehrin saklı sözcükleri kimi zaman bir çocuğun sokağa bıraktığı seste, kimi zaman bir annenin elinde tuttuğu çocuğa fısıldadığı öğütte, kimi zaman da bir babanın efkârlanıp mırıldandığı bir türküde bir tül dolamıştır yüzüne. Hemen tanımasanız da aşinalığınızı hissettiren bir duygu dolanır etrafınızda.

Osmaniye'nin Sözcükleri

Osmaniye’nin saklı sözcükleri dağınıktır. Her ne kadar Osmaniye düz bir ovanın içinde olsa da sanıldığı kadar düz değildir. Dağınıklığı arka mahallelerde, arka sokaklarda hissedilir bir parça. Ya da bakarsınız bir çıkmaz sokakta çıkar karşınıza. Olmadı bir kalabalık bir cadde ortasında, daha da olmazsa bir köşe başında unutulmuş bir bakkal dükkânında. Kim söyler, kime nasip olur bu sözcükler, belli olmaz.

Sessizliğin Ardındaki Güzellik

Aslında güzellik, söylenen sözcükte değil; o sözcüğün ardında yankılanan sessizliktedir. O sessizlikten doğar sözcük. Sonra saklanır sessizliği fırsat bilerek nesnelerin ardına. Garibanlığa, çaresizliğe, yoksulluğa siniverir, aldırmaz hiçbir şeye.

Günlük Hayatta Saklı Sözcükler

Şıngırtıları duyulur bir evin balkonundan taşan çay bardaklarının. Hâlâ şekerli çaylar, taze kavrulmuş fıstıkların kokusu bastırır. Olmadı neşeli gülüşleri de alırlar yanlarına. İnanmazsınız bir bakkalın tezgâhındaki terazinin kefesini tutmuştur bir sözcük. “Son öğrencilerim” diyen bir öğretmenin sınıf defterine emekli olmadan attığı imzalara yaslanmıştır biri de. Bir diğeri bir öğrencinin ilk defa kâğıda döktüğü cümleyle başlatmıştır sevinçle. Osmaniye’de sözcükler, acele etmez. Cümleler, tıpkı yaz günü rüzgârı gibi usul usul ve sıcacık eser.

Edebiyatın İnsan Yüzü

Edebiyat burada kitaplardan çok insanlarda yaşar. Bir kahvede sabah çayı içerken kesilen bir mavrada, bir otobüs durağında beklemeyi kolaylaştıracak bir kıssada ya da gördüğü olayı ballandıra ballandıra anlatan bir konuşmada yekinmiştir edebiyat. Bir yaşlı amcanın anlattığı askerlik hatırasında, bir nenenin konuşmak için dizdiği masalda, avcılara pabuç bırakmayan fıkralarda da edebiyatın yükseldiği görülür. Bunlar şehrin canlı arşividir, yazılmamış romanlara satır olmak için kıyıda köşede dolanmaktadır.

Yazmak ve Dinlemek

Osmaniye’nin kalbi, sözcüklerde değil, sözcüklerin arkasında uzayan boşlukta atar. Bu şehirde yazmak, biraz dinlemeyi, biraz gözlemeyi ve biraz da susmayı öne çıkarmakla mümkün olur. Çünkü her şehirde olduğu gibi burada da söylenmeyen şey, söylenenden fazla olmakla kalmaz ve onu geçecek kadar da kıymetlidir.

Dinledikçe Güzelleşen Şehir

Belki de bu yüzden Osmaniye, anlatıldıkça değil, dinlendikçe güzelleşir. Onun hikâyesi, rüzgârla taşınır; dut yapraklarının arasında, Karaçay kıyısında, akşam ezanının çabucak kararan yankısında yeniden duyulur.

Bu Köşede Saklı Sözcükler

Bir şehrin sözcükleri, aslında o şehri sevenlerin kaleminde saklıdır. O kalemler, cömertlik gösterirse bir bir ortaya çıkar saklı sözcükler. Bundan böyle bu köşede o saklı sözcüklerin yekinmesine şahit olabilirsiniz. Her yazıda değişen bir sokağın, yiten bir sesin, unutulan bir hatıranın, duyulmamış bir türkünün dolandığını görebilirsiniz. Çünkü Osmaniye’nin her köşesinde farkına varılmamış onlarca sözcük gizlidir. Bu yazılar, o sözcükleri buldukça şehir biraz daha anlaşılır hale gelecektir.

Susalım

Susalım bu saklı sözcükler tane tane dökülsün ortaya.