Merhaba Akdeniz Gazetesi okurları, uzun bir aradan sonra yeniden birlikteyiz. Bu kez rotamızı Karadeniz’in büyüleyici yaylalarına çevirdik.
Karadeniz’in İki Yüzü: Yeşil ve Mavinin Buluşması
Doğanın kalbine yaptığımız bu yolculukta, hem serin dağ havasını soluduk hem de bölgenin kültürel dokusunu yakından gözlemledik. Trabzon Havalimanı’na indiğimizde bizi karşılayan sıcak ve nemli hava, Adana’yı aratmayacak kadar boğucuydu. Şehir merkezine vardığımızda ise Arap turistlerin yoğunluğu ve Arapça tabelalar, bölgenin turizm açısından ilk ipuçlarını verdi.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra, yemyeşil dağlar ve Karadeniz’in hırçın dalgaları eşliğinde Çamlıhemşin’e doğru yola koyulduk. Yol boyunca Karadeniz’in iki yüzü bize eşlik etti; sağımızda yemyeşil dağlar, solumuzda dalgalarıyla konuşan Karadeniz. Fırtına Vadisi’ne vardığımızda, doğanın gücünü ve güzelliğini bir arada hissettik. Fırtına Deresi - eski adıyla Peruma - Kaçkar Dağları’nın Karadeniz’e bakan yamaçlarından süzülen derelerin birleşmesiyle oluşmuş. Vadide rafting gibi doğa sporlarına olan ilgi her geçen yıl artıyor. Yol boyunca çay toplayan köylüleri izlemek, bölgenin yaşamı anlamamıza yardımcı oldu.
Çamlıhemşin: Turizmin Kalbi ve Değişen Altyapı
Çamlıhemşin’e ulaştığımızda kısa bir alışveriş ve yemek molası verdik. 2024 nüfus sayımına göre 7.361 kişinin yaşadığı bu küçük ilçe, tek bir cadde üzerine kurulu sade bir yerleşim. İlçede üç harfli iki market vardı ve marketlerin yoğunluğu dikkat çekiciydi; raflar neredeyse boşalmıştı. Turistler için uygun fiyatlı ve çeşitli ürün sunan bu marketler cazipti.
Alışverişimizi tamamladıktan sonra Ayder Yaylası’na doğru yola koyulduk. Yol boyunca devam eden çalışmalar dikkat çekiciydi; iki şeritli yol, artan ziyaretçi talebine karşılık üç şeritli hale getiriliyordu. Ayder’in ünü büyüdükçe altyapı da değişiyor. Yayla girişinde ücretsiz otopark ve servis hizmeti sunulmasına rağmen, sağlı sollu park etmiş araçlar kuralların yeterince uygulanmadığını gösteriyordu.
Ayder Yaylası’nın Tehdit Altındaki Doğası
Şoförümüz, sol taraftaki otların sararmasının sebebini fazla insan baskısı olarak açıkladı. Sağ taraftaki çam ağaçlarının ise geçmiş yıllara göre daha fazla kuruduğu gözlemleniyordu. İklim değişikliği ve artan sıcaklıklar, bu doğal güzellikleri tehdit ediyor. Yaylada pansiyon ve otel sayısının artması da bu talep patlamasının bir başka göstergesidir.
Ayder’i geride bırakıp Avusor Yaylası’na doğru ilerlerken, trafik nedeniyle kısa bir bekleme yaşadık. Yol açıldığında asfaltı geride bırakıp beton yoldan doğanın kalbine doğru ilerlemeye başladık. Beton yolun sona erdiği noktada toprak yola geçtik; zaman zaman araçların altı yere sürtse de yolculuğumuz devam etti. Çevremizi saran ağaçsız meralar, rengârenk çiçekler ve serin dağ havası eşliğinde Avusor Yaylası’na ulaştık.
"Ayder Çöp, Avusor Doğal": Bir Genç Fotoğrafçının Gözlemi
Bu yolculukta bizimle birlikte olan en genç katılımcımız Kerem, annesiyle birlikte Almanya’dan katılmıştı. Kerem sadece bir doğa tutkunu değil, aynı zamanda doğa fotoğrafçısı. Objektifinin ardında sadece güzellikleri değil, doğanın ruhunu da yakalayan biri.
Avusor Yaylası’na vardığımızda, Kerem’e Ayder Yaylası’nı nasıl bulduğunu sordum. Cevabı kısa ve netti: “ÇÖP.”
Bu tek kelimelik yanıt beni şaşırttı. Neden böyle düşündüğünü sorduğumda, “Her şey yapay, sahte,” dedi. Betonlaşmış yapılar, kalabalıklar, doğanın özünden uzaklaşmış bir atmosfer… Kerem’in gözünden Ayder, artık bir doğa alanı değil, bir turistik vitrin olmuştu.
Sonra Avusor Yaylası hakkında ne düşündüğünü sordum. Gözleri parladı: “Burası doğal, hiç bozulmamış, çok güzel.”
Doğaya Kulak Vermek: Koruma ve Gelecek Mirası
Kerem’in bu iki yayla arasındaki farkı bu kadar net görmesi, doğaya olan bağlılığının ve duyarlılığının bir göstergesiydi. Onun gözünden bakınca, doğanın gerçek güzelliği ancak dokunulmadan, bozulmadan yaşatıldığında ortaya çıkıyor.
Bu sohbet bana bir kez daha hatırlattı: Doğa harikası yaylalarımızı, doğal yapısını bozmadan koruyup yaşatmalıyız.
Yaylalar sadece manzara değil; kültür, yaşam ve ekosistem demek. Onları gelecek nesillere miras bırakmak istiyorsak, Kerem gibi gençlerin sesine kulak vermeliyiz.